DEVA Partisi Genel Lideri Ali Babacan, toplumsal medya hesaplarından “Sefalet mi zenginlik mi?” başlıklı canlı görüntü yayınladı. Babacan, şunları söyledi:
“İKTİDARIN İKTİSATTA YAPTIĞI PANSUMANLAR YARAYI DAHA DA DERİNLEŞTİRİYOR”
“Değerli vatandaşlarım, çok üzgünüm ancak tıpkı vakitte çok kızgınım. Türkiye’ye yazık oluyor, ülkemizin hoş beşerlerine yazık oluyor. Son yıllarda, ‘Ekonomi düzelir mi, sizce nasıl olacak’ diye bana soranlara içim acıyarak daima dedim ki, ‘Maalesef uyguna gitmeyecek.’ Soranlara dedim ki, ‘Hukuk olmadan, eğitim olmadan iktisat olmaz.’ Dedim ki, ‘Ekonomide berbat kararların sonucu da berbat olur.’ Bunu her vakit bilgi ve deneyime dayanarak söyledim. Bugünkü iktidarın iktisatta yaptığı süreksiz pansumanların hiçbirisinin tahlil olmadığını, hatta yarayı derinleştirdiğini söyledim. Haklı çıktım diyemeyeceğim zira haklı olduğumu zati herkes biliyordu.
“CUMHURBAŞKANI ÜLKE ÜLKE GEZİP BORÇ PARA ARADI BU MEMLEKETTE”
“YAŞADIĞIMIZ PAHALILIK ARTARAK SÜRECEK”
Erdoğan seçim öncesi maaşlara yaptığı artırımlarla vatandaşlarımıza yalancı bir bahar vadetmeye çalışıyor. Gerçek şu ki plansız, programsız işler yaparak seçimlerden sonra aslında hepimizi kara kışın ortasına götürecek. Türkiye’nin en yoksul günlerinin müsebbibi olacak. Yaşadığımız pahalılık artarak sürecek. Neden? Zira enflasyonla müdahale edecek tek bir siyasetleri yok, iş bilen takımları yok. Olsaydı bu sorunu çoktan çözmüşlerdi esasen. Üzülerek söylüyorum, enflasyon artacak. Hani vatandaşlarımız, ‘patates, soğan’ diyor ya, Allah korusun taneyle soğan aldığımız günler gelecek. Esasen meyve-sebzeyi taneyle almayı da bu son 5 yılda öğrendik. Bulguru, pirinci, çayı, yağı zorlanarak aldık, alacağız, daha da güç olacak. Hele hele et, tavuk üzere besinleri almak çok çok zorlaşacak. Çocuklar peynire, yoğurda, süte, proteine ulaşamayacak, erişemeyecek. Çocukların gelişimi eksik kalacak. Bu idare devam ettiği sürece yoksulluk gitgide artacak, gelir dağılımındaki adaletsizlik o denli büyüyecek ki daha da zenginleşen küçük bir küme ülkenin geri kalanının üstüne basa basa yükselecek. Altta kalanın canı çıksın dercesine soluksuz kalacağız.
“AÇLIK SONUNUN 50 BİN LİRAYA ÇIKTIĞINI GÖRECEĞİZ”
Nisan ayı prestijiyle açlık sonu 10 bin lirayı geçti. Seçim geliyor diye artırdıkları minimum fiyat var ya, işte o minimum fiyat açlık sonunun bile altında kaldı. Önümüzdeki 5 yıl bugünden çok daha ağır bir tabloyla karışılacağız. Açlık hududunun çok kısa bir müddet içerisinde 20 bin liranın üzerine, hatta birkaç yıl içerisinde 50 bin liraya çıktığını göreceğiz. Alnının teriyle, bileğinin gücüyle geçinen vatandaşlarımızın hayatı gitgide zorlaşacak. Bu iktidar devam ederse işsizlik artacak. Aslında çalışanların birçok insan onuruna yaraşır bir fiyat alamıyor şu anda. Ve Erdoğan kazanırsa işsizlik katmerleneceği üzere çalışan nüfus da ezilmeye devam edecek. İktisatta derhal bir değişim olmazsa şu anda finans dalında yaşanan sıkışma bir patlamaya dönüşür. Bu durum endüstride de büyük bir çöküşe sebep olur. Tam bir ekonomik dehşet yaşarız.
“ERDOĞAN’IN KAZANMA İHTİMALİ DAHİ ÜLKENİN İFLAS RİSKİNİ RİSK PRİMİNİ ARTIRDI”
Her seferinde söylediğim bir gerçeği bir sefer daha tekrar etmek istiyorum: Faizleri düşürdük diyorlar ya, meğer bugünkü iktidar, devlet bütçesinden, hazineden tarihin en yüksek faizini ödeyen iktidar oldu. Bankalar kredi vermeyi neredeyse büsbütün durdurdular. Kredi alabilenlerin ödediği faiz ise yüzde 35-40-50. Her birimiz bu faiz yüküyle daha da yoksullaşıyoruz. Erdoğan’ın kazanma ihtimali dahi ülkenin iflas riskini, risk primini artırdı. Pazartesi, salı gördük piyasaları. Yalnızca kazanma ihtimali bile ülkemizin risk priminin 700 baz puanın üzerine çıkmasına yol açtı. Risk priminin artması demek, dış borç bulmakta zorlanmak demektir. Borç bulunsa bile tefeci faiziyle borçlanmak demektir.
Erdoğan’ın kazanması demek, ülkemizin kaynaklarının, kendi tabirleriyle, faiz lobisi tarafından sömürülmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, Türkiye’nin 70 sente muhtaç olduğu günlerin de gerisine düşmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması demek, yolsuzluk ve kara paranın artması demektir. Bakın, bunların hiçbiri latife değil. Problem, yalnızca benim, yalnızca sizin hayatınız değil, sorun torunlarınızın çocuklarına kadar borçlanacağımız berbat bir gidişat. Erdoğan’ın kazanması, akaryakıtın bulunamaması, ameliyathanelerde gerekli materyallerin bulunamaması demektir. Erdoğan’ın kazanması, savunma endüstrimiz için gereken dövizin bulunamaması, ülkenin güvenliğinin zafiyete uğraması demektir.
“EKONOMİDE DÜNYANIN PARLAYAN YILDIZI OLMUŞTUK”
Değerli izleyenler, bugüne kadar sizlere daima doğruları söyledim. 2002-2015 ortasında demokratikleşme eforlarıyla birlikte iktisattaki yükselişimizi hatırlayalım. Konut, otomobil almak, çocuklarımızı okutmak, gençlerin kendi harçlıklarıyla yurtdışına tatile gitmesi bunlar sıradanlaşmıştı. Birçok vatandaşımız bunları yapabiliyordu. IMF’ye olan borcumuzu bitirmiştik. Paramızdan 6 sıfır atmıştık. Dolar kuru ortalama 2 lira civarında devam ediyordu. O periyotta dünyanın parlayan yıldızı olmuştuk iktisatta. Hatta krizde olan ekonomilere ‘Türkiye Modeli’ diye bizim başarılarımız gösteriliyordu. Bugün de karşınıza işte bu birikimle çıkıyorum.
“VERECEĞİNİZ KARAR, TORUNLARIMIZIN ÇOCUKLARININ HAYATINI BELİRLEYECEK”
Bırakın o partiyi, şu partiyi. Bu, parti problemi değil. Bırakın daima dini ve ulusal kıymetlerimizi istismar eden siyaseti. Şu an Türkiye, en değerli yol ayrımlarının birinin önünde duruyor. Siz karar vereceksiniz. Tekrar ediyorum, vereceğiniz karar, yalnızca benim yahut sizlerin hayatlarını değil; torunlarımızın, torunlarımızın çocuklarının hayatını belirleyecek. Boş hamasetleri, ne olur, elinizin karşıtıyla itin. Bakın, ben yalnızca bir siyasi partinin genel lideri olarak değil, birebir vakitte bu ülkenin vatansever bir evladı olarak özetle diyorum ki, Erdoğan’ın kazanması artırım yağmuru demektir. Erdoğan’ın kazanması, yokluk-yoksulluk demektir. Erdoğan’ın kazanması, orta direğin tümüyle çökmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, paramızın pul olması demektir. Erdoğan’ın kazanması, dövizde karaborsa demektir. Erdoğan’ın kazanması, tefeci faiziyle borçlanmak demektir. Erdoğan’ın kazanması, çocukların et, tavuk, peynir yiyememesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, kıtlık ve kuyruk demektir. Erdoğan’ın kazanması, dünyadan kopmak, içine kapanmak demektir. Erdoğan’ın kazanması, tek tek her birimizin yoksullaşması, ülkemizin dünya ekonomisindeki yerinin ve yükünün gerilere düşmesi demektir.
“KİMSENİN KABUL ETMEYECEĞİ YASAKLARIN ENDİŞESİYLE GELECEĞİNİZİ KARARTMAYIN”
Erdoğan’ın kazanması, demokrasimizin üzerine toprak atılması demektir. Erdoğan’ın kazanması, tıpkı son birkaç senede olduğu üzere kapı kapı yabancı devletlerin ayağına gidip para dilenmeye devam edilmesi demektir. Erdoğan’ın kazanması, ulusal birliğimizin, ekonomik bağımsızlığımızın tehdit altına girmesi demektir. Bu bir ulusal güvenlik sorunudur. Bütün bunları düşünmeyin, duymayın diye sizi daima olarak terörle ve inanç özgürlüğünüzü kaybetmekle korkutuyorlar. Biz, teröre de geçit vermeyiz, kazanımlarımızı kaybetmeye de müsaade vermeyiz. Bu temelsiz, bu gerçek dışı propagandaya asla inanmayın. Geçmişte kalan, kimsenin kabul etmeyeceği yasakların kaygısıyla geleceğinizi karartmayın.”
Yorum Yok