İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, bugünkü rutin toplantılarını “İBB Habitat Şişli”deki çalışma odasında gerçekleştirdi.
Yerleşke içinde ders çalışan öğrencilerle selamlaşan İmamoğlu, gençlerle toplantıları sonrasında kahve içmek için sözleşti. Çalışmalarını tamamlayan İmamoğlu, kelamını tutarak bir ortaya geldiği gençlere, geçtiğimiz seçimlerde oy kullanıp, kullanmadıklarını sordu. Öğrencilerin büyük çoğunluğunun oy kullandığını öğrenen İmamoğlu, gençlerle seçim bahisli bir sohbet gerçekleştirdi.
İkinci tipe kalan seçimin yazgısını gençlerin belirleyeceğini lisana getiren İmamoğlu şunları söyledi:
“İLK CİNSTE KAZANAN YOK; MAÇ 0-0 BAŞLIYOR”
“Burada yani en kritik salt şey, gençler. Yani yeni seçmenlerin kararı. ‘Ulaşamadığımız bir yer var mı, eksik söylediğimiz ya da eksik bıraktığımız bir yer var mı’ diye merak ediyorum. Sandık istikametine ayrıyeten çalışıyoruz. Niçin? Zira istediğimiz oyu alamadık. Açık. Fakat birinci tıpta kazanan var mı? Yok. Aslında ikinci çeşitte maç 0-0 başlıyor. Artık yeni bir maça başlıyoruz. Hatta şöyle bakabiliriz. Bugünkü iktidarı istemeyen yüzde 50,5 var birinci seçimde. Ya da yüzde 51 var bence.Peki muhalefetin bütününde kim var? Kılıçdaroğlu var, Sinan Oğan var. Nelerde farklı konuşuyorlar? Aslında farklı konuştukları bir şey yok. Mülteci konusunda birebir şeyleri söylüyorlar. Milliyetçilik konusunda tıpkı şeyleri söylüyorlar. Ya da bakmayın iktidar işte diyor ki, ‘Sen vatan haini, sen vatansever, sen inançlı, sen inançsız…’ Artık burada kim kime, ‘inançlı, inançsız’ diyebilir ki? İnanç, Allah’la kul ortasında. Kim karışabilir bunu? Milliyetçilik… Kim daha vatansever değil? Hepimiz vatanseveriz. Yarın 19 Mayıs’ı kutlayacağız. Bayraklarımızı elimize alacağız. Yahut kimin Atatürk’le sorunu var, kimin yok? ‘Efendim PKK’yla ilişkili…’ Kim PKK’yla bağlantılı? PKK terör örgütü. FETÖ terör örgütü. Yıllardır biz söylüyoruz bunu. Birileri söylemezken söylüyoruz biz bunu.”
“MEDYA, MUHAKKAK BİR BÖLÜMÜN ELİNDE”
“Şunu konuşmuyoruz: Daha çok kütüphane yapalım. Teknolojide daha çok adımlar atalım. Gençlerin yaratıcılıklarına fırsatlar sunalım. Yahut gençlerin mucit olmaları için daha düzgün bir eğitim sistemi ortaya koyalım. Çok özür diliyorum, ben kendim de çocuklarıma o denli diyorum, yanlış anlamayın; yarış atı üzere yarıştırılan gençler değil de yeteneklerine nazaran yönlendirilen bir eğitim ve bir ömür oluşturalım gençlere. Bunları konuşmuyoruz; sen inançlı, o milliyetçi, o değil, öbürü vatan haini… Bunun üstüne, o örtülü konulan bir sistemle bir sistem yapılıyor ve o sistem üzerinden, ‘Hadi oy verin, vermeyin’ kısmına geliyor problem. Halbuki öteki problemlerimiz var bizim. Yani gençlerin birinci sorunu bu. Gençlerin ikinci sorunu; bana nazaran işte işsizlik, yoksulluk. Siz daha tahminen o düzeyde değilsiniz. Şu an eğitim basamağındasınız, ancak güzel eğitim alanlar da işsizlikle uğraşıyor. Eğitimi düzgün olmayan, okuyamayan gençler de işsizlikle uğraşıyor. Gelecekle ilgili dertleri çok yüksek. Bunlar gibi… Bunları konuşmadık seçimde ya. Niçin? Medya, belirli bir kısmın elinde. Sistem aşikâr bir kısmın elinde.”
“YETERİNCE SESİMİZİ DUYURAMADIK”
“Biz gereğince sesimizi duyuramadık. Lakin kalabalıkları anlattık. Mitingler yaptık. Kendi mecralarımızdan anlatmaya çaba ettik; toplumsal medya vesaire. Orada da kirletilen şeyler var. Bir bakıyorsun, ben çok yakışıklıyken, adam bizi şeytanlaştırabiliyor fotoğrafta. Bunlar da mümkün. Ben, bu işe başvuranları tasvip etmiyorum. Çok büyük kötülük yapıyorlar insanlarımıza. Milletimize, memleketimize, gençlerimize, çocuklarımıza çok büyük berbatlıklar yapıyor. Onun için ben, birtakım davetler yapacağım. Hem Türkiye Gönüllülerini çağıracağım bu hafta hem partilerin sandık görevlilerini çağıracağım. Onlarla dertleşeceğim, motive edeceğim. Hem de ‘Ben bu işte varım, ne yapabilirim diyenleri de çağıracağım, anlatacağım onlara, ne yapmamız gerekiyor 8-9 günde. ‘Ne yapılabilir ki 8-9 günde?’ Vallahi çok şey yapılabilir. Ben bu fırsatı buldum ve mesela sizinle 15 dakika konuşmak istedim, hislerimi alın diye. ‘Ne olacak ki işte 30 bireyiz?’ Hayır. Ben artık 30 bireyle konuştuğum vakit, aslında sizin sayenizde en az en az 5-10 bin bireye konuşmuş olurum. Siz anlatacaksınız bunu arkadaşlarınıza.”
“SİZE DOĞRULARI SÖYLÜYORUZ; SİZİ ALDATMADIK, ALDATMIYORUZ”
“Ve samimiyetle söylüyorum; doğruları yapıyoruz. Doğruları yapmaya uğraş ediyoruz. Yani size doğruları söylüyoruz. Sizi aldatmadık, aldatmıyoruz. Kimse diyemez ki, ‘İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun idaresi şunu demişti, tam zıddını yaptı.’ Yapamadığımız olabilir, eksiğimiz olabilir, şimdi başaramadığımız işler olabilir. Ancak hiç aldatmadık. Mesela bugünkü idare, seçim vakti başladı başlayalı, zelzele oldu oldu olalı, niçin hiç ‘Kanal İstanbul’ demiyor? Kendini paralıyordu değil mi geçen sene, ‘Kanal İstanbul’ yapacağız.’ Artık niçin demiyor? Zira yanlış. Zira israf. Zira millet kazanmıyor, orada birkaç avuç insan yatırımcı kazanacak. İşine gelmiyor artık. İşte bunun ismi aldatma. Seçimden sonra Kanal İstanbul’u yapmak için kendini paralayacak iktidar olursa. Ben onun için diyorum ki; Türkiye’yi korumak için, İstanbul’u korumak için, doğayı korumak için, ömrü korumak için, ferdi çıkarları değil, toplumsal çıkarları önde tutmak için bu iktidarın gitmesi lazım. Ondan sonrası kolay. Niçin? Aslında bizi bu duruma getiren bir kişi. Evet yanılgıları var fakat bir kişi değil, sistem. O denli bir sistem kurdu ki, herkes ona bakıyor, o bireye bakıyor. Biz de diyoruz ki, o sistemi değiştireceğiz. Ne yapacağız? Herkesin dönüp bir şahsa baktığı değil, yöneticilerin dönüp halka baktığı bir sistem kurmalıyız. O kadar zeki insanları var ki bu ülkenin. Bir sorunu şuradaki gençlerle oturup konuşsak… Mecidiyeköy’deki bir sorunu ya da şurayı ne yapalı mı? Sizinle inanın gereksinimleriniz üzerinden, tespitleriniz üzerinden gerçek kararları veririz.”
“21. YÜZYILDA MUCİZEVİ TANIM; ORTAK AKIL”
“Ben daima söylüyorum: Mucizevi tanım nedir 21. yüzyılda? Ortak akıl. Zira akıl var yani. İnsanların zihinde akıl var. Kâfi ki fırsat verelim onlara. Burada kullanılmayan bir alan vardı. Hakkını alamayan bir yer vardı. Bir gün geldim, gezdik, ‘Ne yaparız burayı arkadaşlar’ dedik. Bize bir teklif gelmişti. Tartıştık, tartıştık, tartıştık ve yüz kişinin aklı var burada. Mimarı, dizayncısı, gereksinimleri tespit eden toplumsal hizmetler vesaire. Bu türlü bir yere karar verdik. Mecidiyeköy’ün göbeğinde değil mi? Bakın biz buraya ticarethane yapmadık, bilmem ne yapmadık. Ne yaptık? Gençler gelsin, teşebbüslerini burada konuşsunlar. Kendi eğitimlerine istikamet versinler. Üstteki ‘İTÜ Çekirdek’ diye bir yer kurduk. E makus mü karar verdik? Gerçek bir karar çıktı. Tek başına Ekrem karar verseydi, kendi zevkleri önde dururdu, bu karar çıkmayabilirdi. Ancak yüz kişinin aklıyla hakikat karar verdik. Onun için sıkıntı, nasıl bir Türkiye istediğimiz sıkıntısı. Bugünkü Türkiye mi? Bu türlü bir Türkiye mi? Buna bakacağız ve buna karar vereceğiz.”
“SİZİN 20-25 SENENİZLE İLGİLİ BİR KARAR VERECEKSİNİZ”
“Sizden isteğimiz bu. Bunu konuşun. Bu sizin geleceğiniz. Yani bu sistem değişirse, sizin 20-25 senenizle ilgili aslında bir karar vereceksiniz. Yani ortamızda bir yaş farkı var. Hasebiyle insanın da doğal bir ömür yaşı var. Bu mevzu siz daha çok ilgilendiriyor. Ben bu kadar uzun konuşmazdım, bütün eller kalkmasaydı. Bütün eller kalkınca ‘Oy kullandım’ diye, sizin sorumluluğunuzu sizinle paylaşmış oldum. Aslında sorun bu. Problem, efendim milletimizin inancı, milletimizin ulusal hisleri değil. O sıkışıldığında kullanılan bir saha. Herkes istediği üzere yaşar bu ülkede. Herkes istediği üzere giyinir bu ülkede. Herkes istediği üzere inancını yaşar. Herkes istediği üzere hislerini ortaya koyabilir. Ve bizim öncelikli bir sorunumuz var. Vatanımızı bir bütün olarak korumak, milletimizi bir bütün olarak korumak, bayrağımızı bir bütün olarak yaşamak, hissetmek, korumak ve bu ülke için çalışmak. Yani bu ülkenin kurucusu Atatürk’e hürmet duyan yüzde 90 küsur insan var bu ülkede. Yüzde 100 diyemeyeceğim. O vakit demek ki, evet Atatürk’e hürmet duyan bir sistem. Biz oyuz. Biz onu savunuyoruz.”
“BİZE MAKÛS SÖYLENEN KELAMA, KARŞILIĞINI VERECEĞİZ ANCAK KİMSE HAKKINDA MAKÛS KONUŞMAYACAĞIZ”
“Bu bakımdan lütfen bunu konuşun, paylaşın. Oy kullanacaksınız, firesiz oy kullanın. Natürel ki biz kendimizi oy istiyoruz. O farklı, ancak evvel firesiz oy kullan. Bunu istiyoruz. İşin özü şu: Sahiden kıymetli bir vakit kısmındayız. Ben, kalan günlerin tamamı İstanbul’da olacağım. Açık davetler yapacağım. Toplumsal medyadan duyuracağım. ‘Ya gitsem mi, gitmesiem mi…’ Vallahi gelin. Konuşacağımız şeyler bunlar. Bize berbat söylenen kelama, karşılığını vereceğiz. Fakat kimse hakkında makûs konuşmayacağız. Hani bana mahpus kararı verdiler ya; ‘ahmak.’ Bana ‘ahmak’ diyen ‘ahmak’ dedim aslında. Yalnızca yanıt verdim, lakin onlar döndü bana mahpus cezası verdiler, onu söyleyene bir şey yapmadılar. Biz yalnızca bize söylenilen makus kelamın karşılığını vereceğiz. Palavra söylediğini ya da iftira attığını anlatacağız. Onun dışında vallahi de billahi de daima bu türlü hoş şeyler konuşacağız. Hasebiyle geleceği anlatacağız. Gelirseniz seviniriz.”
“DEMOKRASİ HEPİMİZİ ÖZGÜR KILACAK”
“Umarım burayı sevdiniz. Burayı sahiplenin. Bu cins yerlerin sahibi olun. Zira, yarın bir yönetici gelir bu sistemde, ‘Yok ya değiştirin, burayı öbür bir şey yapalım’ der. ‘Hayır kardeşim, sahibi biziz, değiştiremezsin’ deyin. Şu an itibariyle buranın sahibi sizsiniz. Ekrem İmamoğlu zati değil tek başına. Bir siyasi irade de değil. Sizsiniz. Bir şey bir yerde değiştirilecekse, size sorulmak zorunda. O iradenizi ortaya koyun. Bunun ismi demokrasi. Bakın ben size öteki bir şey anlatmıyorum. Demokrasi olmazsa, adalet olmazsa hava ve su üzere, yaşayamazsınız. Meskenin içinde o denli değil misiniz? Ben 12 yaşında kızımla gayret edemiyorum. Hakkını çatır çatır arıyor ve istiyor. ‘Hakkımı alırım’ diyor. Muhtemelen her biriniz de anne-babanızla öylesiniz. Hakkını isteme sorunu, bir ülke içinde hava ve su üzere. Demokrasiyi sonuna kadar yaşayın ve yaşatın. O hepimizi özgür kılacak, hepimizi birbirine hürmet duyan insan haline getirecek.”
“TOPLUMDA BİRİKMİŞ ÖN YARGILARIN BİRÇOK GENÇLERDE YOK”
“Bunu yapalım, 5-10 sene sonra, vallahi keyifle bir yerde kitap okuyup, sizi seyredip bu ülkeye nasıl yönettiğinizi izlemek isterim. Bu kadar net. Çok inanıyorum genç kuşağa zira. Toplumda birikmiş ön yargıların birçok, gençlerde yok. Bu çok büyük avantaj. Toplumun genelinde, birikmiş kimi ön yargılar var. Sağcıda solcudan, o partiden bu partiden, şuralıdan buralıdan, o mezhepten bu mezhepten diye oluşmuş bu ön yargılar, gençlerde yok. Bu çok büyük bir avantaj. Bu ön yargıların olmadığı gençliğin, düzgün yetişmiş haliyle bu ülkeyi yönetmesi de muazzam bir şey. Onun için ben diyorum ki; evet bu nizamı kuralım daima birlikte, 12-13 sene sonra sizin yönettiğiniz ülkeyi keyifle izleyelim. Ben bir yayladan mı izlerim sizi ya da bir kasabadan izlerim; onu bilmem. Ancak keyifle izlemek istiyorum sizi. Bu türlü bir ülkenin var olması lazım.”
Yorum Yok